"İş Sağlığı ve İş Güvenliğine Öncelikle İşveren İnanmalı"
Türkiye, 2011 yılında önemli iş sağlığı ve güvenliği organizasyonlarına ev sahipliği yaptı.İnşaat Mühendisleri Odası'nın üçüncüsünü düzenlediği İş Sağlığı ve 'İş Güvenliği Sempozyumu'
Ekim ayında Çanakkale'de yapılırken, bu yıl 19'cusu düzenlenen Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi ve Fuarı ise Eylül'de İstanbul'da konunun taraflarını buluşturdu. Ancak İşçi Sağlığı
ve Güvenliği Meclisi'nin 3 Ocak'ta yaptığı açıklamaya göre sadece Aralık 2011'de İstanbul'da 52 işçi hayatını kaybetti ve 334 işçi de yaralandı. En çok ölüm ve yaralanma inşaat sektöründe
olurken, bunu madencilik ve enerji sektörleri izledi.
Referansları arasında Tepe Grubu, Knauf, Sur Yapı, OYAK Beton, Nuh Beton, Garnitaş Anadolu Granitleri gibi firmaların olduğu Ankara merkezli işçi sağlığı ve iş güvenliği danışmanlık
firması Çet-ka İş Sağlığı ve İş Güvenliği Mühendislik Müşavirlik Hizmetleri Ltd. Şti' nin kurucusu Mehmet Çetinkaya'ya ve Çet-Ka Genel Koordinatörü Korhan Kayakökü'ne kulak veriyoruz.
-İşçi sağlığı ve iş güvenliği kimin meselesidir, ülkemizdeki yasal çerçevesi nedir?
- Mehmet ÇETİNKAYA: İşçi sağlığı ve iş güvenliği, sadece devletin ya da sendikaların meselesi değildir, bunu bir bütün olarak
görmeliyiz. 4857 Sayılı İş Kanunu, Avrupa uyum yasaları çerçevesinde 2003 yılında yürürlüğe girdi. Daha önce 1475 sayılı İş Kanunu vardı; iş kazalarını önleyecek şekilde bir çalışma sistemi yoktu.
Önceden her yüz kişiden sekizi kaza geçiriyordu. 2003’te çıkan yasayla birlikte uygulanan sıkı politikalar ve sıkı denetimler neticesinde bu rakam yüzde 4’lere inmiş durumda. Demek ki sıkı bir
çalışmayla sonuç alınabiliyor. Örnekleri Avrupa’da, Amerika’da var; birçok ülke istatistiklerine bakarsanız bu rakamın 1’e indiğini görüyorsunuz. Türkiye’de son 10 yılın verilerine bakarsanız,
her gün ortalama 4 kişi ölüyor; çok büyük bir rakam. Ki, bunlar resmi kayıtlar; bazı araştırmacılar bu rakamın 2’yle çarpılması gerektiğini söylerler.
Foto: Mehmet ÇETİNKAYA
-İstanbul'da gerçekleştirilen Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi ve Fuarı'nda siz de vardınız. Organizasyon, meslek örgütleri ve sendikalar tarafından oldukça eleştirildi. Siz ne gibi izlenimler edindiniz?
- Mehmet ÇETİNKAYA: Fuara katılanların, izlemeye gelenlerin yüzde 80’i bu alanda çalışan, görev almış kişilerdi. Niye işveren ve
işveren vekilleri katılmadılar, bunun için zorlanmadılar? Çalışma ve Sosyal güvenlik Bakanlığı her firmaya bir davetiye göndermeliydi ve “işveren ve işveren vekili katılmak üzere” demeliydi.
Biz kendi içimizde konuştuk, tartıştık; işin sahibi ise orada değildi. Bakanlık, işverenin, çalıştırdığı işçilerin de temsilen de olsa katılmasını sağlayabilirdi. Böylece fuar daha cazip hale
gelebilirdi, daha etkili olabilirdi. Böylece yapılan işler de orada rahatlıkla görülebilirdi. Son 7 – 8 yılda, her ne kadar da sağlıklı bir sürece girilmişse de, bir takım eksikliklerimizin
olduğunu söyleyebiliriz.
-Farklı sektörlerden birçok firmaya danışmanlık hizmeti veriyorsunuz, eğitim çalışmaları yapıyorsunuz. İşverenin 'iş sağlığı ve iş güvenliği 'ne bakışı nasıl? Bir maliyet unsuru ve formalite olarak görüldüğünü söyleyebilir miyiz?
- Mehmet ÇETİNKAYA: İş sağlığı ve güvenliği konusunda yapılması gerekenler, birçok işveren tarafından ölü yatırım olarak algılanabiliyor.
Oysa bu konuda yapılacak iyi bir yatırım, aynı zamanda üretime pozitif katkıda bulunacak bir sistem yatırımıdır. Biz, işyerinde oluşabilecek tehlikelerden ve sağlık için zararlı olabilecek koşullardan
kaçınmak için sistemli ve bilimsel bir çalışma yapılmasına iş güvenliği diyoruz. Yani iş güvenliği eşittir üretim, eşittir kalite, eşittir çevre performansı. Oluşabilecek kazaların gider
maliyetine ve üretim kaybından doğacak maliyete bakın; çok daha büyük bir kayıpla karşılaşırsınız. Bu çerçevede harcayacağınız bir kuruş, size 10 kuruş olarak dönecektir. Ayrıca ölümle
sonuçlanan bir kaza olduğunu düşünün; yargıya gidecek, basında yer alacak, diğer işçilerin de çalışmasını olumsuz etkileyecek.
- Korhan KAYAKÖKÜ : Yabancı firmalar, gerekli önlemleri almaları bir yana; kurallara uyan çalışanlarını da ödüllendiriyorlar.
Örneğin, iş güvenliğinin en iyi uygulandığı fabrikada bir etkinlik düzenliyorlar, teşvik edici ödüller veriyorlar. Eğitimlerim sırasında İngiltere’de şunu gördüm: Türkiye’de para kaybı olarak
düşünülen şey, Avrupalılar için itibar kaybı anlamına geliyor. Şunu da göz ardı etmemek gerek; ölümlü bir kazanın, davalar, tazminatlar sonucunda işverene maliyeti 300 – 400 bin TL civarında.
Oysa bunu iş sağlığı ve iş güvenliği için kullanabilirsiniz. Uluslararası firmaların Türkiye’ye gelmesi bu anlamda olumlu bir süreci başlattı. Onlar, devletin standartlarına ek olarak kendi
kurallarını da koydular.
-Çalışanların daha sağlıklı ve güvenli işyeri talepleri işveren tarafından yeterince dikkate alınıyor mu?
- Mehmet ÇETİNKAYA: Büyük, profesyonelleşmiş firmalarda işçiden gelen talepler değerlendiriliyor, alınması gereken tedbirler
en kısa zamanda yerine getiriliyor. Yasamızda da var… İşçi, çalıştığı yerde hayati risk taşıyan bir durum tespit ettiyse en kısa zamanda amirine haber verir, o da gereken önlemleri alır ya da aldırır.
İşçi, önlem alınmaması durumunda çalışmama hakkına da sahip. Ama bu ne kadar uygulanıyor? Oysa işverene ya da vekiline, herhangi bir kaza durumunda maddi cezaların yanı sıra hapis cezası da öngörülüyor.
Bu yeni yeni uygulanmaya başlandı ve çeşitli tedbirlerin alınması için caydırıcı da olmaya başladı.
Foto: ÇET-KA ekibi toplu halde
-Bütün tarafların aktif olarak yer aldığı bir işbirliği için ne yapılmalı o halde?
- Mehmet ÇETİNKAYA: İşveren ve işveren vekilleri çok iyi eğitilmeli ve çok iyi bilinçlendirilmeli;
öncelikle onlar inandırılmalı. Eğer yasal zorunluluklar nedeniyle formalite icabı bir şeyler yapılıyorsa, bir yere varmamız mümkün değil. Hepimiz Avrupa’ya gittik geldik,
orada bu konularda yapılan çalışmaları gördük; daha fabrikaya girmeden kapıdaki güvenlik görevlisi gerekli koruyucu malzemeleri veriyor, ancak bir rehber eşliğinde fabrikayı dolaşabiliyorsunuz.
Türkiye’de bir fabrikaya girdiğinizi düşünün; kaç güvenlik görevlisi bu konuda bilinçlidir?
Türkiye genelinde yapılması gereken en önemli işlerden biri de, iş yerlerinin risk değerlendirmelerinin yapılması. Bu değerlendirmeler rehberliğinde, kazalara neden olabilecek riskli durumlar ortadan
kaldırılmalı. Ayrıca, çok iyi bir eğitim sistemi oluşturulmalı. Çalışanların, iş güvenliği açısından, hem iş başı eğitimi hem de mesleki eğitimleri sağlıklı ve bilinçli bir şekilde yapılmalı.
Bunlarda biraz geç kalındı. İçerde eğitim verirken arkadaşlar, “Hocam, biz 30 yaşına geldik; bize on kelime söylüyorsan biri kafamızda kalıyor” diyorlar. Doğru, bu bilinç genç yaşlardan itibaren verilmeli.
Şu anda ‘sanat enstitüleri ’ne gidin, muhtemelen birçoğunda ‘ iş güvenliği ’ dersi dahi yoktur; varsa da boş geçiyordur. Üniversitelere daha yeni yeni iş güvenliği dersi konulmaya başlandı.
Bunları yapmakta geç kaldık. Fuarda duydum; Avrupa’nın birçok ülkesinde ilkokullarda iş güvenliği dersi verilmeye başlanmış. İş güvenliğini sadece çalışma alanlarıyla sınırlı düşünmemeli;
evde ya da trafikte olabilecek kazaları önlemek için de değerlendirilebilir. Bunlar yapıldığı takdirde, oluşabilecek kazaları minimuma indirebiliriz.
Bu nedenle iş sağlığı ve güvenliği konusunda devletin, işverenin, sendikaların ve üniversitelerin senede bir defa ‘işçi sağlığı ve iş güvenliği kurultayı’nı organize edip ve ilgili birimleri de davet
ederek geçmişte yapılan hatalar ışığında ileriye doğru atılacak adımlar konusunda yön gösterici bir çalışma yapılması lazım. Bu olmadığı taktirde havanda su dövmeye devam ederiz.